Ülkemizin en büyük deltalarından olan Kızılırmak Deltası Karadeniz kıyısında yer alan tek sulak alanımızdır. Sahip olduğu değerler itibariyle sulak alanlar doğal ve beşeri değerleri ile dünyanın açık hava müzeleridir. Erciyas Yavuz (2011) çalışmasında bölgede deniz, ırmak, göl, sazlık, bataklık, çayır, mera, orman, kumul ve tarım alanları gibi farklı ekolojik karakterlerdeki habitatların uygun iklim koşullarında bir arada bulunmasının, besin maddelerinde zenginlik ve eşine az rastlanır ölçüde biyolojik çeşitlilik sağladığını vurgulamıştır. Orta Karadeniz Bölümü’nde, Samsun ile Sinop arasında, denize doğru uzanmış üçgen şeklindeki delta 56000 ha alana sahiptir ve bu alanın 6110 ha’sı sulak alandır. Kızılırmak’ın binlerce yıldan beri Anadolu içinde yaptığı yolculukta taşıyıp getirdiği alüvyonlardan oluşmuştur. Morfolojik ünitelerden biri de, özellikle doğu kıyılarındaki kıyı kordonları ve lagünlerdir. Bu lagünler, kıyı kordonları vasıtasıyla denizden ayrılmıştır (Can ve Taş, 2012).
Sahip olduğu jeomorfolojik zenginlikle ülkemizde uluslararası öneme sahip sulak alan belirlenmesi için geliştirilmiş 9 kriterden 8’ini karşılayan tek yerdir. Özellikle Cernek Gölü sulak alanı, göç yolunda bulunması ve biyoçeşitliliği ile uluslararası öneme sahiptir ve “Önemli Kuş Alanı” (ÖKA), “Önemli Bitki Alanı” (ÖBA) ve “Önemli Doğa Alanı” (ÖDA) statülerine sahiptir. Bu değerlere istinaden Kızılırmak Deltası Doğal Sit Alanları Sulak Alan ve Kuş Cenneti 2019-2023 yönetim planına göre Delta 1998 yılında Türkiye’nin taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde Ramsar Listesi’ne dahil edilmiştir. Ayrıca 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almasıyla yerel halk, yerel ve merkezi yönetim gibi paydaşlara uluslararası toplum da dahil olmuştur (Gül, 2020; Şener, Şener, Varol, 2020). Karadeniz’e özgü nadir habitat tiplerini temsil etmesi, çokça nesli tehlike altında olan bitki ve hayvan türüne yaşam alanı oluşturması, birçok kuş ve balık türünün hayatlarının belirli dönemlerinde burada yoğunlaşmaları, yıl boyunca 20 binden fazla su kuşu barındırması, tehlike altındaki balıkların yaşam döngülerinin kritik dönemlerini bu alanda geçirmeleri ve mersin balıklarının %1’inden çoğunu üreme döneminde barındırması açısından oldukça önemlidir (KDYP, 2008; UNESCO, 2016). Çünkü sulak alanlar; yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeler. Sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol eder. Deltanın kıyıları deniz suyunun girişini önleyerek bölgenin su rejimini düzenler. Bulundukları yörede nem oranını yükseltir, tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak suyu temizler, yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Başta balıklar ve su kuşları olmak üzere gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değerleri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlar. Ekolojik ve sosyo-ekonomik katkının yanı sıra balıkçılık, tarım ve hayvancılık, saz üretimi, turizm ve ulaşım olanaklarıyla bölge ve ülke ekonomisine önemli katkı sağlar (Can ve Taş, 2012). Yöre halkı su ürünleri ve saz kesiminden geçimlerini temin ederken, ihraç edilen sazlar ülke ekonomisine katkı sağlar. Gölde su ürünleri avcılığı yapılarak pazara sunulur. Göl ve sulak alan çevresinde yoğun bir şekilde hayvancılık yapılmaktadır. Geçim kaynağı oluşturan bu ekosistem yöre insanının geleneksel ekolojik bilgileri ile bir yere kadar sürdürülebilmiştir (Gül, 2020).
Son yıllarda artış gösteren yoğun kirlilik, kontrolsüz avcılık, tarım alanlarında bilinçsizce kullanılan kimyasal ilaç ve gübreler ve bu alanlardan gelen drenaj suları, orman tahribi, kıyı kumullarından kaçak kum ve çakıl alımı, SİT alanı olmasına rağmen yapılaşmanın artması gibi etkenler sulak alan ekosistemine zarar vermektedir. Ayrıca delta, kirlilik, bilinçsiz tarım, kıyı erozyonu ve tuzlanma gibi sorunlarla karşı karşıyadır (Vatansever, 2018). Yapılan araştırmalar ötrofik karakterli Cernek Gölü’nün hipertrofiye eğilimli olduğunu, yaşanan kirliliğin devamı halinde flora ve faunanın tehdit altına gireceğini göstermektedir (Can ve Taş, 2012). Bu sebepler Kızılırmak Deltası’nın yerel bir sosyobilimsel konu bağlamında önemli potansiyelini ortaya koymaktadır. Kızılırmak Deltası ile ilgili potansiyel yerel sosyobilimsel konu niteliği taşıyan bazı örnekler şu şekilde öngörülmektedir; alüvyon taşınımını engelleyerek delta oluşumunun gerilemesine neden olan barajlar, Delta bölgesinin UNESCO’ya dahil olması için turizme açılması sonucu bölgenin kontrol edilememesi, göl ve sulak alan çevresindeki yoğun ve kontrolsüz tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin ekolojik hayata etkileri, benzer şekilde alan çevresindeki yoğun ve plansız yapılaşmanın ekolojik hayata etkileri ve nesli tehlike altındaki bitkilerin yurtdışına ihracı gibidir.